Son yıllarda kadın iç giyimi, özellikle külot tercihleri, yalnızca bir ihtiyaç olmaktan çıkarak modanın önemli bir parçası haline geldi.

Mini etekler, derin yırtmaçlı uzun etekler ve yaz aylarında yukarı çekilerek kullanılan hafif kumaşlı giysiler, iç çamaşırının yalnızca işlevsel değil, estetik bir unsur olarak da önem kazanmasına neden oldu. Artık kadınlar, kıyafetleriyle uyumlu, şık ve zarif külot modellerini tercih ederek kendi stillerini yaratıyorlar.

Bu dönüşüm, sütyen konusundaki tartışmaları da beraberinde getirdi. Sütyenin göğüs sarkmasını geciktirdiği yönündeki iddialarına rağmen, günümüzde birçok kadın sütyeni sıcak havalarda veya günlük yaşamda bir yük olarak görüyor. Sütyenin içerdiği bazı kimyasal maddelerin olası kansorejen etkileri, onun yalnızca konfor açısından değil, sağlık açısından da sorgulanmasına yol açtı. Bu nedenle pek çok kadın ya sütyeni tamamen hayatından çıkarıyor ya da sadece, tek başına üst giyim olarak kullanmayı tercih ediyor. Bu durum da külot modasını daha fazla ön plana çıkararak, iç giyimin temel öğesi olarak külotu yeniden tanımlıyor.

Yaz aylarında artan hafif giyim, yüksek yırtmaçlar ve geniş dekolteler bazı çevreleri rahatsız etse de, bu tercihler aslında kadınların doğallık ve rahatlık arayışının bir ifadesi. Kadının kendi bedeni üzerindeki tasarruf hakkı, temel bir özgürlük alanıdır. Ne var ki, son zamanlarda küresel düzeyde gözlemlenen bazı kültürel ve politik yönlendirmeler, bu özgürlüğe yönelik kaygı verici bir tablo çiziyor.

Medya, moda endüstrisi ve sosyal platformlar aracılığıyla, önce aşırı cinselleştirilmiş görüntülerle sınırların zorlandığı, ardından bu görüntülerin “yıkıcı” olarak tanımlanarak muhafazakâr giyim biçimlerinin yeniden gündeme taşındığı bir döngü yaşanıyor. Bu yönlendirmeler, yalnızca moda tercihlerini değil, aynı zamanda bireylerin giyim üzerinden özgürleşmesini de hedef alıyor. Kadınlar bu stratejik gelgitlerin tam ortasında yer alıyor. Başlangıçta cinsel özgürlüğü savunan bir görünümle yola çıkan bu eğilimler, zamanla giyim üzerindeki baskıları yeniden tesis etmek üzere geri dönüş yapıyor.

Bu bağlamda, sütyensizlik hareketi ya da külot modasının ön plana çıkması sadece birer moda akımı değil, aynı zamanda kadının kendini nasıl ifade edeceği konusunda verdiği bir özgürlük mücadelesidir. Giyim tercihlerine yön vermeye çalışan tüm dış müdahalelere karşı, kadının bedenine ve tercihine saygı duymak, bireysel hak ve özgürlüklerin en temel ilkelerindendir.

Sonuç olarak, iç giyimdeki değişimler ve kadın bedenine yönelik farklı yaklaşımlar, sadece tekstil ya da estetik değil, aynı zamanda politik bir zeminde de şekillenmektedir. Kadınların bu alandaki özgürlüklerini korumak, sadece onların değil, tüm toplumun özgürlük anlayışı açısından hayati bir önem taşımaktadır.